Tip 1 diyabet hastası 25 yaşındaki bir kadına, yeniden programlanmış kök hücre nakli yapıldı ve üç aydan kısa bir süre sonra vücut kendi insülinini üretmeye başladı.
Yağ yakma süreciyle ilgili araştırmalar, yağın büyük oranda verdiğimiz nefesle uçup gittiğini, kalan miktarının da ter, idrar, gözyaşı gibi vücut sıvıları yoluyla dışarı atıldığını gösteriyor.
Geçen sayımızda ortalama yaşam beklentisi ile ilgili detaylı bilgi vermiştik. İngiliz bilim insanları tarafından Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliği halinde yapılan ve Lancet’te yayımlanan araştırmaya göre 2030’lu yıllarda en uzun yaşam beklentisinin Güney Kore’de olacağı, en düşük yaşam beklentisinin de gelişmiş ülkeler kategorisindeki ABD’de olacağı tahmin ediliyor.
Sindirim sistemi florası ile otizm arasındaki ilişkiyi inceleyen, 1960’tan bu yana yapılmış 150 bilimsel çalışmanın ortak bir havuzda toplandığı ve Frontiers in Cellular Science’ta yayımlanan bir meta-analizde çok önemli bulgular ortaya çıktı.
Nature’da eş zamanlı olarak yayımlanan iki araştırmada kişiselleştirilmiş kanser tedavisi konusunda ümit verici sonuçlar elde edildiği duyuruldu. Söz konusu çalışmalarda kişilerdeki kanser mutasyonlarına özel olarak geliştirilen kanser aşıları bir kısım insanda kanseri durdurmuş görünüyor.
50. yılımızda sizleri TÜBİTAK’ın destek verdiği başarılı projelerden haberdar etmeye devam ediyoruz. Bu ay tanıtacağımız çalışma 2016 yılı TEYDEB başarı hikâyeleri kitapçığında yer alan “Hava ve su örneklerinde gerçek zamanlı biyolojik kirlilik tespit ve erken uyarı sisteminin geliştirilmesi” başlıklı proje.
Marmara Üniversitesi Çocuk Alerji-İmmünoloji Bilim Dalı öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Oğuzhan Özen’in yürütücülüğünde ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) bünyesinde gerçekleştirilen bir araştırmada, ağırlıklı olarak Türk kökenli ailelerde görülen yeni bir bağışıklık sistemi hastalığı tanımlanarak genetik ve moleküler nedenleri ortaya kondu.
Tarihinin başlangıcından beri insanoğlu gerek hastalıkların önlenmesi gerekse tedavisi için sürekli bir arayış içinde olmuştur. Ancak 18. yüzyıl sonlarında başlayan Aydınlanma Çağı’na kadar maalesef tıp alanında çok büyük ilerleme kaydedilememiştir. Antik Çağlar’dan Aydınlanma Çağı’na gelene kadar bir bebeğin yaşam beklentisi genellikle 30-40 yaş civarındaydı ve bu yaşların ötesini görebilmesi neredeyse bir hayaldi. Öte yandan modern tıbbın başlangıcı sayılan Aydınlanma Çağı’ndan bu yana, gerek koruyucu hekimlik önlemlerinde ve temiz yaşam koşullarında gerekse modern tedavi yöntemlerinde inkâr edilemez bir devrim gerçekleşmiştir. Bilgi, bilim ve teknoloji insanoğlunun yaşam beklentisini çok ötelere taşımıştır.
Bakterilerin mevcut antibiyotiklere direnç geliştirmesi yeni antibiyotikler geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Eğer yeni antibiyotikler geliştirilemezse insanlığın yakın gelecekte önemli bir sağlık kriziyle karşılaşacağı tahmin ediliyor. İşte bu amaca yönelik bir araştırmada Scripps Araştırma Enstitüsü’nden bilim insanları vankomisin adlı antibiyotiğin çok daha güçlü, yeni bir türevini elde etti.