Kesme aralıkları yaklaşık olarak eşit de olsa saç ve tırnakların uzama miktarlarının bireyler arasında farklılık göstermesinin nedeni genetik özellikler ve bazı biyokimyasal süreçlerle ilişkili.
Nastasic/iStock
Geometri ve Gök Bilimi
İnsanlar, gökyüzündeki nesnelerin hareketlerini açıklayabilmek için çok eski dönemlerden itibaren gök biliminde geometrik modeller kullanıyordu. Bu modeller aynı zamanda gök cisimlerinin hareketlerinin kesin bir şekilde öngörülmesi ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Çünkü geometri, cebir ve aritmetikte bulunan kesinliğin gök biliminde de olması gerektiği düşünülüyordu. Geometri bilgisine sahip olmanın insanın kavrayış yetisini geliştirdiğine de inanılıyordu. Bu nedenle Platon’un (M.Ö. 427-347) Akademi ismini verdiği eğitim kurumunun kapısına “Geometri bilmeyen içeri giremez” sözünü yazdırdığı söylenir.
Özellikle gök biliminde geometrik modeller gök cisimlerinin hareketlerini kısmen açıklayabilirken gözlemlere dayanan bazı olguları açıklamakta yetersiz kalıyordu. Diğer yandan zaman içerisinde bu modeller arasında çeşitli tutarsızlıkların ortaya çıkmasına engel olunamadığı da bilinir. Mesela bütün evrenin dev bir küre şeklinde olduğu, gök cisimlerinin küresel yapıda bulunduğu ve çembersel yörüngelerde hareket ettiği kabulleri geometriden yararlanarak geliştirilen varsayımlardı. İlk ortaya atıldığında bu kabullerin doğruluğundan şüphe edilmiyordu. Fakat kesinlik arayışı öne çıktıkça bu kabullerin güvenilirliğinden, mesela hiçbir gözlemsel veriyle desteklenmeksizin evrenin küresel olduğu iddiasından şüphe duyulmaya başlandı. Modern dönem gök bilimcilerinden Mikolaj (Nikolas) Kopernik’in (1473-1543) Gökcisimlerinin Dönüşleri Üzerine adlı kitabındaki “Evren küreseldir çünkü küre mükemmel şekildir, bu yüzden en fazla şeyi kapsar.” ifadesinin hiçbir kanıta dayanmaması şüpheyi artırdı. Gezegenlerin yörüngelerinde düzgün ve sabit hızlarla daireler çizecek şekilde hareket ettikleri kabulü de benzer bir bakış açısının ürünüydü. Bununla birlikte zaman içerisinde nokta, yüzey, hacim, daire, çember, kare, küp gibi geometrik nesnelerin tanımlarını dikkate alan araştırmacılar, gök bilimindeki kabullerin bu tanımlarla tam örtüşmediğini fark etti. Mesela dairenin “belirli bir noktaya eşit uzaklıktaki noktaların sınırlandırdığı düzlemsel bölge” biçimindeki tanımı dikkate alındığında herhangi bir gezegenin diyelim ki Mars’ın, Yer’i merkez alan yörüngesi üzerinde katettiği her noktada, Yer’e eşit mesafede olacağı çok açık bir sonuçtu. Ancak gerçekte böyle olmadığı görülmüştü. Bu uyumsuzluğa daha fazla kayıtsız kalınamazdı.
Kesinlik ilkesi gereği çözüm yine geometride aranacaktı.
Devamını okumak için TÜBİTAK Yayınlar web sitesini ziyaret ederek abone olabilirsiniz.
Yazar: