Soğuk bir ortamdaki çocuklarını kalın kıyafetler giyme konusunda ikna etmeye çalışmak, ebeveynler için oldukça zaman alıcı bir uğraş.
Yüz kızarmasının vücudumuzun “ya savaş ya kaç” mekanizmasıyla ilgili olduğu düşünülüyor.
Tehlikeli bir durumda kaslarımız olabildiğince hızlı harekete geçebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu durumda vücudun doğal uyarıcısı olan adrenalin nefes alıp verme ve kalp atış hızını artırır, kan damarlarını genişleterek kaslarımıza daha fazla oksijen gitmesini sağlar. Diğer yandan çevremizden mümkün olduğunca fazla bilgi toplayabilmek için göz bebeklerimiz büyür. Böylelikle herhangi bir tehdide karşı hazırlıklı hale geliriz.
Adrenalin artışının bir sonucu olarak yüz derimizin altındaki kan damarları da genişler. Bu da yüzümüze normalden daha fazla kan akışı olmasına ve yüzümüzün kızarmasına yol açar. İyi de bunun tehlikeli bir durumda kalmakla ne ilgisi var, diye düşünebilirsiniz.
Açıkçası bu konuda bilim insanları da fikirbirliğine varmış değil. Ancak pek çok psikoloğa göre yüz kızarması “ya savaş ya kaç” durumuyla yüzleşmemek için geliştirdiğimiz bir savunma mekanizması. Bu da toplum normlarına uyum sağlanması ile ilgili. Buna göre toplum normlarına uygun davranmadığımızda yüzümüz kızarıyor ve hata yaptığımızın farkında olduğumuzu çevremizdeki insanlara göstermiş oluyoruz. Bu halimiz bir anlamda dile dökülmeyen ancak fiziksel olarak ifade edilen bir özür anlamına geliyor.
Kimi uzmanlar ise yüz kızarmasının nedenini kişilik özelliklerine bağlıyor. Örneğin başarı ve onaylanma isteğiyle ilişkilendirilen narsisistik yanımız toplum içinde zarar gördüğünde adrenalin aniden yükseliyor ve kızarmamıza neden oluyor.
Kaynaklar: