Soğuk bir ortamdaki çocuklarını kalın kıyafetler giyme konusunda ikna etmeye çalışmak, ebeveynler için oldukça zaman alıcı bir uğraş.
Uçağın kalkışı ve inişi sırasında kulak zarlarının iki tarafı arasındaki basınç farklılığını dengeleyemeyen bebekler, zarın gerilmesiyle yaşadıkları rahatsızlığı kabindeki tüm yolculara haykırarak bildirir.
Kesintisiz bir uyku deneyimi yaşamak isteyen beynimiz, uykumuzun rüya gördüğümüz REM evresinde bazı nörotransmiterlerin salımını engelleyerek motor nöronları uyarılamaz hâle getirir.
Esneme sırasında ağzımızın genişçe açılmasıyla göz çevresindeki yüz kasları kasılarak gözyaşı bezleri üzerinde basınç oluşturur. Basıncın etkisiyle, gözyaşı göze doğru akmaya başlar.
Bebeklerde gözün ön tarafında dış dünya ile temas eden bölüm, yetişkinlere kıyasla daha küçük olduğu için bebek gözü daha geç kurur, yani daha geç nemlendirme gerektirir.
İç kulağımızda bulunan kanallardaki kupula adlı çıkıntılarda yer alan tüy hücreleri, kanalı dolduran endolenf sıvısı duruncaya kadar eğik konumda oldukları için durduğumuz hâlde dönüyormuşuz gibi hissederiz.
Yaşlanmanın başlamasıyla, gırtlaktaki kıkırdak dokunun sertleşerek esnekliğini kaybetmesi, sesimizin de gücünü ve yükseklik düzeyini kaybetmesine neden olur.
Özellikle nezle veya grip olduğumuzda, geceleri hastalık belirtilerini daha şiddetli hissetmemizin nedeni, vücudun günlük uyku-uyanıklık döngüsüne benzer biçimde bağışıklık sistemimizin de bir sirkadiyen ritme sahip olmasıdır.
Kaşınma hissi, cilt kuruluğu, cilt tahrişi, böcek ısırması ya da bit gibi parazitler yüzünden tetiklenebilir. Moleküler düzeyde kaşıntının sebebi ise natriüretik polipeptid b (Nppb) molekülüdür.