Skip to content Skip to navigation

Neden Kaşındıkça Daha Fazla Kaşınırız?

Mesut Erol

awan Jayawan/iStock

Dokunulmaması gereken bir bitki ya da davetsiz bir böceğin ısırığı, bazen bizi içinden çıkmanın şaşırtıcı derecede güç olduğu bir döngüye sokabilir. Başlayan kaşıntı hissini dindirmek için etkilenen bölgeyi rahatlayıncaya dek kaşır ve bu histen kurtulduğumuzu düşünürüz. Ta ki aynı his, hiç kaşınılmamış gibi geri dönene kadar. Fareler üzerinde yapılan deneyler, bilim insanlarının "kaşıntı-kaşıma döngüsü" adını verdikleri bu durumu çözmeye yönelik ipuçları sunabilir.

Araştırmacılar, 2009 yılına kadar kaşıntı hissinin tahriş olmuş deri hücrelerinin neden olduğu hafif bir ağrı türü olduğunu düşünüyordu. Sonrasında yürütülen çalışmalarla deride kaşıntıya özgü yani beyne sadece kaşıntıyla ilgili sinyallerin gönderilmesini sağlayan birkaç farklı reseptör olduğu anlaşıldı. Farelerde ve insanlarda bulunan GRPR de bu reseptörlerin başlıcalarından biri.

Ağrı ve kaşıntı iki ayrı his olsa da bu sinyalleri beyne ileten sinir hatları önemli ölçüde örtüşür. Kaşınan bölgeyi tırnaklarımızla kaşıdığımızda buradaki ağrı reseptörleri uyarılır. Bunun sonucunda beyne kaşıntı sinyallerini baskılayan ağrı sinyalleri iletilmiş olur. Dikkati kaşıntıdan ağrıya doğru çekilen beyin, ağrıyı dindirmek için serotonin salgılayarak yanıt verir.

Serotonin her ne kadar "mutluluk hormonu" olarak bilinen bir nörotransmiter (nöronlar yani sinir hücreleri arasında veya bir nöron ile başka tür bir hücre arasında iletişimi sağlayan kimyasal madde) olsa da vücutta çok sayıda farklı görevi bulunur. Kaşıntı-kaşıma döngüsünü başlatmak, sürdürmek, hatta şiddetlendirmek de bu görevlerden birkaçıdır. Yapılan deneylerde serotoninin kaşıntıyla ilişkili GRPR nöronlarını fazlaca etkinleştirdiği görüldü. Böylece kaşıntı hissini daha yoğun bir şekilde tetikleyerek döngüyü sürdürmede etkin bir rol üstlendiği anlaşıldı.

Araştırmacılar, tekrarlayan kaşınma sürecinin insanlarda da benzer biçimde işlediğini düşünüyor. Bu sürece neden olan faktörün ise kaşınan bölgedeki GRPR ve serotonin reseptörlerinin birbirine oldukça yakın konumda bulunmaları olduğundan şüpheleniyorlar. Yani bu iki reseptör birbirinin sinyal iletimini etkiliyor olabilir. Serotoninin rolünün incelendiği ayrı bir deneyde, bu nörotransmiteri üreten hücrelerden yoksun bırakılan farelerin, kaşıntıya neden olan bir maddeye maruz kaldıklarında normal farelerden daha az kaşındıkları görüldü.

Bu konuda yapılan yeni çalışmalar, gelecekte kronik kaşıntı rahatsızlığı olan kişiler için yeni tedaviler geliştirilmesine öncülük edebilir. Ancak kaşıntı sürecine dâhil olan farklı reseptör ve proteinlerin de bulunması, bu konuda çalışan araştırmacıların beklenmedik değişkenleri de hesaba katmalarını gerektirebilir.

Kaynaklar: