20 Temmuz 1969’da Apollo 11 uzay aracının kumandanı Neil Armstrong’un Ay yüzeyine adımını atarken söylediği söz tarihe geçmişti: “Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım.” Bu adım yeryüzünden 384 bin kilometre uzakta atılmıştı ve ardında olağanüstü bir irade, cesaret, bilim ve teknoloji vardı. Ardından gerçekleştirilen diğer Apollo görevleriyle kısa süre içinde toplam 12 insan Ay’a ayak bastı. Ancak son Ay yolculuğunun gerçekleştirildiği 1972 yılından bu yana Ay’a bir daha insan gönderilmedi. Çok yakında insanlı Ay görevleri yeniden başlayacak. Bundan 56 yıl önce Ay’a gitmeyi başardıysak bu, günümüzün teknolojisiyle ve uzay çalışmaları birikimiyle ne kadar zor olabilir ki?
Bugünden geriye baktığımızda Ay’a 1960’lı yıllarda insan gönderilmiş olması, inanılması zor bir başarı gibi görünüyor. O dönemde ne modern bilgisayarlar ne gelişmiş simülasyon yazılımları ne de yıllarca test edilmiş uzay giysileri vardı. Öyle ki akıllı telefonlarımızın işlem gücü, o dönemki uzay araçlarında kullanılan bilgisayarlardan çok daha fazla. Yine de ABD, Sovyetler Birliği ile girdiği uzay yarışında büyük bir adım atarak ve belki de büyük riskleri göze alarak 1969’da Ay'ın yüzeyine insan indirmeyi başardı. Peki bu nasıl mümkün oldu?
Bu sorunun yanıtı, teknolojik üstünlük kadar devlet yönetiminin bu konudaki kararlılığı ve bu işe ayrılan devasa bütçelerde gizliydi. ABD, Apollo programına bugünün parasıyla yaklaşık 280 milyar dolar harcadı. NASA’nın 1960’ların sonundaki bütçesi, ülke bütçesinin yaklaşık %4’üne denk geliyordu. Bugünkü oran yalnızca %0,5 civarında ki bu bütçe, çok çeşitli uzay görevleri arasında paylaştırılıyor. O dönemde bu dev kaynak, Ay’a gitmek için gereken tüm bilimsel ve teknolojik atılımların hızla yapılmasını sağladı.
Devamını okumak için TÜBİTAK Yayınlar web sitesini ziyaret ederek abone olabilirsiniz.
Yazar:
Alp Akoğlu
Fizikçi ve Bilim İletişimi Uzmanı