Werner
Heisenberg aynı yıl içerisinde, bu soruya olumsuz yanıt veren belirsizlik ilkesini
keşfetti. Çünkü elektronun yörüngedeki konumunu belirleyebilmek için, üzerine
kendisininkinden daha kısa dalgaboylu bir ışık fotonu göndermek gerekiyordu. Küçük
dalgaboyu yüksek enerji demekti ve elektronun bu enerjiyi soğurması, konumunu
değiştirirdi. Hal böyle olunca bir elektronun, konumunu ve momentumunu aynı anda
ölçmek, dolayısıyla da bilmek imkansızdı. Heisenberg'e göre, elektronları çekirdek
etrafındaki belli yörüngelerde dolaşan parçacıklar gibi düşünmemek gerekiyordu.
İlke enerji için olduğu kadar, momentum ve konum vektörlerinin bileşenleri için
de geçerliydi. Heisenberg aynı yıl, atomları ışınım spektrumundaki çizgileri frekanslarına
bağlı olarak tanımlayan bir formül geliştirmiş, G.N. Lewis, ışık kuantumu için
'foton' adını önermişti.
Kuantum
mekaniği ve relativite kuramları, artık oldukça yerleşmiş gibidir ve proton, elektron,
foton olmak üzere, üç tür parçacık vardır. 1928 yılında Paul A.M.Dirac, elektron
için relativite kuramına uygun bir kuantum denklemi yazar ve denklemin çözümlerine
dayanarak; 'pozitron' adını verdiği, artı yüklü elektronun varlığını öngörür.
Bu, karşıt parçacıkların ilk örneğidir. Max Born'un tepkisi, 'Bildiğimiz şekliyle
fizik, altı ayda sona erecek' şeklinde olur. Dirac ayrıca, manyetik monopollerin
varlığının, yükün kuantumlaşması sonucuna yol açacağını gösterir. Aynı yıl; Werner
Heisenberg, Hermann Weyl ve Eugene Wigner, kuantum mekaniğindeki simetri gruplarını
incelemeye başlamıştır. Ertesi yıl Edwin Hubble, uzak galaksilerden gelen ışınlardaki
'kırmızıya kayma'yı gözlemlemiş ve evrenin genişlemekte olduğu sonucuna varmıştır.