1450
yılında Gutenberg'in baskı makinasını keşfiyle birlikte, Avrupa'nın eğitim ve
düşünce hayatında bir hareketlilik başlamış, 1482 yılında Öklid'in 'Unsurlar'
('Elements') adlı geometri kitabı yayınlanmıştır. Hakim otoriteler, hızla yayılmaya
başlayan bilgiyi kontrol altında tutmakta güçlük çekmektedir. Kilise'nin kutsal
sayıp ayakta tuttuğu dünya görüşünün temel direkleri sallanmaya başlar. Nicholaus
Copernicus (1473-1543), dünyanın diğer gezegenlerle birlikte güneş etrafında döndüğünü
savunan 'Semai Kürelerin Döngüleri Hakkında' ('De revolutionibus orbium coelestium')
başlıklı bir kitap yazmıştır. Ancak, suçlanıp yargılanmaktan korktuğu için, vasiyeti
üzerine kitap, ölümünden sonra 1543 yılında yayınlanır. Bilim ve felsefe dünyasında,
inanç ve düşünce hayatında tam bir deprem yaşanacaktır. Başlayan 'Bilimsel Devrim'le
birlikte, yeni bir anlayış doğmuştur. Bilimsel kuramlar artık, bağımsız bireylerin
düşünce dünyalarında kolay kolay gelişemeyecek, ayrıntılı sınama ve sorgulamalardan
geçmedikçe kabul edilemeyecektir. Bilim insanları arasındaki iletişim artar ve
bu etkileşim hızla, çok sayıda yeni keşfe yol açar.
1589
yılında, Piza Üniversitesi matematik profesörlerinden Galileo Galilei (1564-1642),
cisimlerin hareketi üzerinde yaptığı çalışmaları anlattığı, 'Hareket Hakkında'
('De Motu') başlıklı bir kitap yazmaya başlar. Bu kitabını asla bitiremeyecek;
fakat eski varsayımları, bilimsel türetimlere dayalı yenileriyle değiştirme konusundaki
esnekliğiyle, modern fiziğe ve bilimsel devrime babalık edecektir. 1602 yılında,
bir sarkaçın periyodunun genliğinden bağımsız olduğunu gözlemlemiş, mekanik konusundaki
çalışmalarıyla Newton'a zemin hazırlamıştır. Tycho Brahe (1546-1601) ise hayatının
büyük bir kısmını, gezegenlerin hareketi üzerinde yaptığı titiz gözlemlerle geçirir.
Ölüm döşeğinde iken, topladığı verileri Johannes Kepler'e aktarmış ve bu verileri
inceleyip sonuçlarını yayınlayarak hayatına anlam kazandırması için, kendisine
adeta yalvarmıştır.