Çekirdeği
bir arada tutan kuvvetlerin işleyişi ve bozunmalar, öncelikli çalışma konuları
haline gelmiştir. 1934 yılında Enrico Fermi, beta bozunması için, zayıf etkileşimi
içeren bir kuram önerir. Bu, nötrinoları ve parçacık 'tad'larının değişimi kavramını
açıkça kullanan ilk çalışmadır. Hideki Yukawa aynı yıl, çekirdekteki çekim kuvvetlerini,
protonlarla nötronlar arasında alınıp verilen yeni bir tür parçacığın sağladığı
etkileşimle açıklamak üzere, relativite ve kuantum kuramlarını birleştirir. 'Pi
mezonu' veya kısaca 'pion' adı verilen yeni parçacığın, çekirdeğin büyüklüğünden
hareketle, 200 elektron kütlesi ağırlıkta olması gerekmektedir. Nükleer kuvvetlerin
'mezon kuramı' doğmak üzeredir. 1937 yılında, kozmik ışınların incelenmesi sırasında,
elektronun 200 katı ağırlığında, yüklü bir parçacık keşfedilir. Önce Yukawa'nın
öngördüğü pion olduğu sanılan parçacığın, daha sonra muon olduğu anlaşılır.(tüh)
1938 yılında, Lise Meitner, Otto Hahn ve Strassman, nötron bombardımanına tutulan
ağır elementlerin kararsız hale gelerek parçalandıklarını saptar. Süreçten yeni
nötronların çıkıyor olması, 'zincirleme fizyon reaksiyonları'nın mümkün olduğuna
işaret etmektedir. 1941 yılında Glenn Seaborg, laboratuvarda yapay olarak, transuranyum
elementlerinin ilkini sentezler. 5 tanesini daha sentezleyecek ve elementler tablosunun
değiştirilmesini önerecektir. Bu arada nötron ve protonlardan 'nükleon' olarak
söz edilmeye, fizik çalışmaları öncelikle savaş çabasına yöneltilmeye başlanmıştır.
1942 yılında Enrico Fermi, Chicago Üniversitesi'nde inşa ettiği 'grafit yığını'nda,
ilk zincirleme fizyon reaksiyonunu gerçekleştirir. Ertesi yıl, Çinli matematikçi
Shiing-Shen Chern, çok daha sonraları 'sicim kuramı'nda önemli bir araç haline
gelecek olan, 'karakteristik sınıflar' üzerindeki çalışmasına başlar. İki yıl
sonra Hiroşima ve Nagasaki bombalanmıştır...