1915
yılında Einstein, Hilbert'le yarışını önde bitirerek, Genel Relativite Kuramı'nı
yayınladı. Şansı yardım etmiş ve kuramı çok geçmeden, Merkür gezeninin güneş etrafındaki
hareketinden ve yıldızlardan gelen ışığın güneş tarafından saptırılmasından kaynaklanan
kanıtlarla desteklenmişti. 1919 yılında Francis W.Aston, kendi geliştirdiği kütle
spektrografisini kullanarak, aynı atom numarasına sahip farklı atomların, yani
izotopların varlığını keşfederken, Rutherford da değişik atomlarda protonun izlerine
rastlamıştı. Ancak, aynı elementin izotopları arasındaki kütle farkına neyin yol
açtığı ve çekirdeğin, protonların birbirini itmesine karşın nasıl bir arada durduğu,
hala anlaşılamamıştı. 1921 yılında James Chadwick ve E.S. Bieler, çekirdeğin çok
güçlü bir kuvvet tarafından bir arada tutulduğu önerisinde bulundu. Kuvvetlerin
işleyiş biçimi merak konusu olmaya başlamıştı. Aynı yıl Theodor Kaluza, Einstein'ın
önerisi üzerine, kuvvetlerle ilgili bir çalışmasını yayınladı. Kaluza bu çalışmasında,
Maxwell'in elektrik ve manyetik olayları tek bir denklem sisteminde birleştirme
başarısını bir adım daha öteye götürerek, kütleçekimiyle elektromanyetik kuvvetleri
birleştirmeyi amaçlıyordu. Alışılmışın dışında bir yaklaşımda bulunmuş ve uzaya,
minik bir daire üzerine kapanan bir boyut daha eklemişti. Daha sonra 'Kaluza-Klein
kompaktlaştırması' adını alan bu yaklaşım, 60 yıl sonraki parçacık kuramı çalışmalarında
temel olarak kullanılan verimli bir konu haline gelecekti.