|
Atomun
yapısının anlaşılabilmesi için, yapıtaşlarının neler olduğunun ve birbirlerine
göre nasıl düzenlendiğinin bilinmesi gerekiyordu. Çekirdek hakkında yeni bilgiler
gelmeye başladı. Marie ve Pierre Curie 1898 yılında, uranyum ve toryum üzerinde
çalışmaya başlamış ve kendiliğinden bozunma süreçlerine 'radyoaktivite' adını
vermişlerdi. Elementleri ayrıştırırken, polonyum ve radyumun da radyoaktif olduğunu
keşfettiler. | |
Ertesi
yıl Ernest Rutherford, radyoaktivite kaynaklı ışınlardan bazılarının manyetik
alanda, katot ışınlarının tersi yönde kıvrıldığını belirledi. Demek ki elektrik
yükleri farklı işaretler taşıyordu. Birincisine alfa, katot ışınlarıyla aynı yönde
sapanlara da beta ışınları adını verdi. Radyoaktivite kökenli ışınlardan bazıları
ise, manyetik alandan etkilenmiyordu. Yüksüz olması gereken bu ışınlara da, gama
ışınları dendi. Malzemelere girginlik yetenekleri farklı farklıydı. Alfa parçacıkları
bir kağıt parçası, beta ışınları ise bir aluminyum plaka tarafından durdurulabilirken,
gama ışınları ancak kurşun levhalarla durdurulabiliyordu. Rutherford daha sonra,
alfa parçacıklarının helyum çekirdeklerinden oluştuğunu keşfetti. 1900 yılına
gelindiğinde, Soddy, bazı radyoaktif elementlerin kendiliğinden bozunma sonucunda;
ya aynı elementin 'izotop' adını verdiği başka türlerine veya tümüyle yeni elementlere
dönüştüğünü saptadı. Yarı ömrü keşfetmiş, bozunma sırasında açığa çıkan enerji
miktarları üzerinde bazı hesaplamalar yapmıştı. |