|
Glaser'ın
parlak fikri, kaynama noktasının üstüne kadar ısıtılmış olmasına karşın henüz
buharlaşamamış, dolayısıyla geçici bir süre için kararsız halde olan bir sıvı
kullanmayı hedefliyordu. Kullandığı teknik, sıvıyı; kaynama noktasının hemen altında
iken yüksek basınçta tutmak ve hızlandırıcıdan bir parçacık demeti geldiğinde,
basıncı ansızın düşürerek 'süper ısıtılmış' hale geçirmekti. Yüklü parçacıklar,
yolları üzerindeki moleküllerle etkileşip, buhar haline geçmelerine neden olacak
ve başlayan yerel kaynamaların ürettiği kabarcıklar sayesinde iz bırakmış olacaklardı.
1952 yılında, başarıyla çalışan ilk kabarcık odasını geliştirmişti. Hacmi, sadece
3 cc idi ve 140 °C'deki dietil-eterle doluydu. |
|
Yüklü
parçacığın odaya girmesinden birkaç milisaniye sonra, yandaki resimde izleri görülen
girgin bir kozmik ışının yol açmış olduğu gibi, patika boyunca, 10-100 mikrometre
çapında küçük kabarcıklar oluşuyordu. İzlerin fotoğrafı çekilip, basınç yeniden
ayarlanıyor ve hızlandırıcıdan gelecek bir sonraki parçacık demeti için hazır
hale geliniyordu. Fotoğrafın incelenmesiyle de, parçacığın yükü veya kütlesi hakkında
bilgi ediniliyordu. Glaser'ın bu keşfi, dünyadaki hızlandırıcı laboratuvarlarında
30 yıl sürecek bir dönem başlattı. Aynı yıl /\0 ve Δ parçacıkları
keşfedilmiş, ağır bir parçacık olan Δ'nın, birbirine benzer dört şekli (Δ++,
Δ+, Δ0, Δ-) belirlenmişti. 1952
yılında, 1.3 GeV'luk bir hızlandırıcı olan Brookhaven Kozmotronu'nun işletmeye
alınmasıyla, tam bir 'parçacık patlaması' yaşanacaktı. |