Atom
numarası sıralamasında bir sonra gelen Li, en dış 2s kabuğunda tek bir elektrona
sahip. Dolayısıyla, kimyasal tepkimelerinde aynı hidrojen gibi, 'elektropozitif'
davranıyor. Zaten bu yüzden, kimyasal özelliklerinin benzerliğinden dolayı, tabloda
hidrojenin altına konmuş. Hatta lityumun 2s elektronu, hidrojenin 1s elektronundan
daha yüksek bir enerji düzeyinde. Dolayısıyla lityum bu elektronunu, hidrojenden
daha bile kolay verebiliyor. Yani elektropozitifliği daha yüksek. Çekirdek yükünün
daha büyük olmasına karşın, n=2 değerli yeni bir kabuğa geçilmiş olduğundan, yarıçapı
hidrojeninkinden daha büyük. Saf hali, olağan koşullarda katı. Bir tepkimeye giremediği
bu durumda dahi, 2s elektronuna karşı tutkusu çok zayıf ve bu 'değer elektronu'
çoğu zaman, kristal yapı içerisinde serbestçe dolaşabiliyor. Bu yüzdendir ki saf
lityum; yüksek ısıl ve elektrik iletkenliğiyle, güçlü metal özellikleri sergiliyor.
Ardından gelen berilyum, aynı derecede güçlü bir şekilde olmasa da, 2s2
elektronlarını vermeye ve metal gibi davranmaya hazır. Ancak, daha sonra gelen
borondan başlayarak 2p yörüngeleri doldukça, elektron verme eğilimi giderek zayıflıyor.
Oksijene gelindiğinde, bu eğilim tam tersine; elektron alma eğilimine, yani 'elektronegatif'
özelliğe dönüşüyor. Çünkü 1s22s22p4 yörünge şemasına
sahip olan oksijen artık, en dış kabuğunu 2 elektron alarak doldurmayı tercih
ediyor. Flor ise bu işi tek bir elektronla yapabiliyor. Dolayısıyla, çok güçlü
bir elektron alıcısı, güçlü bir 'elektronegatif' element. Dış kabuk nihayet dolduğunda
karşımıza, kimyasal tepkimelere karşı ilgisiz bir asal gaz daha çıkıyor: Neon.
Bu yüzden helyumun altına konmuş zaten tabloda... Bu arada n=2 kabuğu dolduruldukça,
çekirdek yükündeki artışın baskınlığı nedeniyle, yarıçaplar giderek küçülüyor.