Parçacık
fiziğinin bugünkü ana amaçlarından birisi, dört temel kuvvetin; evrendeki düzeni
daha basit ve şık bir şekilde açıklayabilecek, tek bir 'Büyük Birleşik Alanlar
Kuramı'nda birleştirilmesi. Çünkü yukarıdaki sorunların çoğunun yanıtının, bu
basitleştirme sırasında yanıtlanmış olacağı düşünülüyor.
Farklı
görünen olayları birleştirmenin örnekleri geçmişte yaşanmış. Örneğin, 1861-64
yılları arasında James Maxwell, daha önce farklı oldukları düşünülen elektrik
ve manyetik olayları, kendi adıyla anılan tek bir denklem sisteminde birleştirdi.
Hertz daha sonra, 1881-84 yılları arasında, radyo dalgalarının ve ışığın, farklı
frekanslardaki elektromanyetik dalgalar olduğunu göstererek, Maxwell'in öngörülerini
haklı çıkardı.
Einstein
son zamanlarında, kütleçekimi ile elektromanyetik kuvvetleri birleştirmeye çalıştıysa
da, bunu başaramadı. Glashow, Salam ve Weinberg 1967-70 yılları arasında, elektromanyetik
ve zayıf etkileşimleri birleştiren 'Elektrozayıf' kuramı geliştirdi. Bu kuram,
beta bozunmasında rol oynayan W bozonlarının kütlesini öngördüğü gibi, ayrıca,
yeni bir zayıf etkileşim tipinin ve bu etkileşimin aracısı olarak Z bozonunun
varlığını öneriyordu. Önerileri arasında Higgs parçacığının varlığı da vardı.
1979 yılında bu çalışmalarından dolayı Nobel Ödülü'nü aldılar. W ve Z bozonlarının
varlığı, bundan ancak dört yıl sonra, 1983 yılında, CERN'de yapılan UA-1 ve UA-2
deneyleri sonucu keşfedilebildi. Standart Model, dramatik bir şekilde kanıtlanmıştı.
Bugün ise, hızlandırıcıların dedektörlerinde 100,000'den fazla W ve milyonlarca
Z parçacığı gözlenmiş bulunuyor.