|
|
![]() |
Depremin Öğrettikleri(Sayfa 2) |
ALT BAŞLIKLAR: KONUYLA İLGİLİ:
|
Ne Yapmalı?
Çağdaş afet yönetimi, afet öncesi ve sonrası çalışmaları kapsar. Zarar azaltma, önceden hazırlık, kurtarma ve ilkyardım, iyileştirme ve yeniden inşa safhaları birbirine bağlı aşamalardır. Bunlardan birinin atlandığı durumlarda diğeri etkilenir ve yönetim başarıyla gerçekleştirilemez. Zarar azaltma aşamasıyla ilgili olarak kamuoyunun genel yargısı tam bir vurdumduymazlık yaşandığı biçiminde. Yerel yönetimlere yapıların depreme dayanıklı olarak inşa edilmesini sağlama sorumluluğu verilmiş. Yerel yönetimlerin (valilikler ve belediyeler) bu konularda sorumsuz davrandıkları görülüyor. Örneğin, kaçak yapılara karşı savaşmak yerine, imar afları ile bu yapılar yasal hale getiriliyor. Ayrıca, imar ve afet yasaları ile yönetmelikler de yok sayılarak, inşaat ruhsatı ve yapı denetimiyle ilgili hiçbir kural uygulanmayıp acı sonuçları yaşanıyor. Afet
yönetimi kavramı da çoğu kez, yalnızca kurtarma, iyileştirme ve ilkyardım
olarak anlaşılıyor. Önemi kavranamayan bir gereklilikse afet öncesi hazırlık.
Oysa, afet tehlikesinin önlenmesi, bu riskin makro ve mikro ölçekte belirlenmesi
ve buna göre tehlike planları ya da uygun senaryolar hazırlanarak, kayıpları
azaltmak için nelerin gerektiği -doktor, teçhizat merkezleri, yaşamsal
malzemelerin stoklanması gibi- saptanması gerekiyor. Malzemelerin ve kaynakların
doğru zamanda doğru yerde ve yeterli dağıtımı çağdaş bir afet yönetimi
ile sağlanabilir ancak. Ayrıca halkın afetler konusunda daha etkili bir
biçimde ve sürekli eğitilmesi de önemli bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor.
İl düzeyinde "Kurtarma ve Acil Yardım Planları" hazırlanarak, bu planlarda
görev verilen personelin eğitilmesi ve düzenli aralıklarla yinelenen tatbikatlarla
bilgi düzeylerinin geliştirilmesi gerekiyor.
Kurtarma aşamasında başarısızlık, yurtiçinde ve yurtdışında yapılan değerlendirmelerin ortak noktası. Oysa bu kez kurtarma çalışmalarının "yıldızı" yeterince örgütlenmiş sayılmasalar da sivil arama-kurtarma uzman ve gönüllüleriydi. İyi eğitilmiş, iyi donanımlı bu gönüllü örgütler, gelecekteki arama-kurtarma çalışmalarında daha önemli rol oynamaya aday. Ayrıca, il bazında sivil kurtarma örgütleri de kurulmalıdır. Bir başka sorun da ülkemizde afet yönetimi ile ilgili bir tek ulusal eşgüdüm kurulunun bulunmaması. Bunun yerine, sorumlu bakanlıkların afet yönetiminden sorumlu birimleri bulunuyor. Bu durum da eşgüdüm ve ekip çalışmasını güçleştiriyor.
Amacı afet zararlarının azaltılması olan "Çağdaş Afet Yönetimi" konusundaki çalışmalara ülkemiz, 1940'lı yıllarda başlamış. Ama aradan geçen yıllar içerisinde, bunca acı deneyim, bilgi ve teknolojik gelişmelere karşın, istenen düzeye gelinemediği ve doğal afet zararlarının beklenen düzeyde azaltılamadığı da ortada. Bu durumun temel nedenleri TÜBİTAK'ta 1996 yılında yapılan Deprem Sempozyumu'nda o dönemin Afet İşleri Genel Müdürü Oktay Ergünay'ın sunduğu bildiride açıkça şöyle sıralanıyor: "Türkiye'de
doğal afet zararlarının, afetler olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacak
önlemlerle düşük düzeyde tutulması politikaları yerine, afetler olduktan
sonra yara sarma politikalarına önem ve öncelik verilmiştir... Ülkemizin
karşı karşıya olduğu deprem ve diğer afet tehlikesi halka mal edilememiş
ve bu konuda yaygın ve etkili bilgilendirme ve eğitim programları başarıyla
uygulanamamıştır... Çok eski geçmişe sahip olmalarına rağmen, yürürlükteki
yasa ve yönetmeliklere uymama, başta yerel yönetimler olmak üzere, her
kademede alışkanlık haline getirilmiştir. Yasa ve yönetmeliklere uyulmamasının
herhangi bir sorumluluğu da yoktur...
Türkiye'de yerleşme ve yapılaşmaları etkili bir biçimde denetleyecek, yapı sigortası, meslek sigortası, sertifikalı mühendislik gibi çağdaş uygulamalara geçilememiştir... Ülkemizde inşaat mühendisi, mimar, şehir plancısı, yerbilimci yetiştiren üniversitelerde ülkenin sahip olduğu doğal afet tehlikesi ve riski ile afet zararlarının azaltılması konusunda temel bilgileri içeren eğitim verilmemektedir... Türkiye'de doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengeler oluşturulamamış ve her olayın ekonomik maliyeti merkezi yönetimin kıt kaynakları ile karşılanmaya çalışılmıştır." Yaşadığımız bu son deprem, getirdiği acılar, yol açtığı fiziksel ve ekonomik yıkım, belki de ülkemizde yeni bir sayfanın açılmasını sağlayacak. Eğitimin ve bilimin değeri artık yeterince kavranacak. Kaynaklar
|