Gönüllü
Arama-Kurtarma Ekipleri
Hiç kimse olası bir depremin
bu denli geniş bir alanı kapsayacağını ve şiddetli olacağını tahmin etmemişti.
17 Ağustos günü önce çok büyük bir şok yaşandı; olayın ciddiyetinin farkına
varıldığındaysa herkes depremzedelere yardıma koşmaya çalıştı.
Arama-kurtarma çalışmaları
çok yetersizdi ve enkaz altından canlı insan çıkarmak için gönüllülere
gerek vardı. Merkezi Ankara'da bulunan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'ne
bağlı 100 kadar sivil savunmacı elbette bu denli geniş bir yıkıntı için
tek başlarına yeterli değildi. Çok sayıda gönüllü iyi niyetle deprem bölgesine
koşup arama-kurtarma çalışmalarında görev aldı. Gönüllüler arasında AKUT
(Arama-Kurtarma Takımı), ORDOS (Orta Doğu Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği),
Türkiye Dağcılık Federasyonu Kurtarma Takımı ve
adlarını sayamadığımız birçok
örgütlü grup da bulunuyordu. Daha sonra pek çok ülkeden arama-kurtarma
ekibi de yardıma geldi. Bunların bir kısmı askeri, bir kısmı da sivil örgütlerdi.
Sivil arama-kurtarma ekiplerinin
enkaz altından insan çıkarmak için en çok gereksinim duydukları şey araç-gereç,
makine. AKUT'tan Mehmet Tanrısever daha önce bazı yabancı arama-kurtarma
ekipleriyle birlikte çalıştıklarını, eğitim aldıklarını ve bugüne kadar
da 60 kişiye arama-kurtarma eğitimi verdiklerini söylüyor. Bugüne değin
Eyüp ve Esenler'de iki deprem simülasyonu da yapan AKUT, bu konuda diğer
ekiplerden daha deneyimli. Mehmet Tanrısever yabancı ekiplerden, kullandıkları
teknik aletler dışında pek bir eksiklerinin olmadığı görüşünde. ORDOS'tan
arama-kurtarma çalışmalarına katılmış olan Serhan Poçan ve Cem Baytok ise
yabancı ekiplerin önemli bir farkının, bu ekiplerde yer alanların birçoğunun
asıl mesleklerinin arama-kurtarma olması ve ülkelerinin bu konuya farklı
yaklaşması olduğu görüşündeler. Serhan Poçan, bu işin yalnızca eğitim almakla,
araç-gereç kullanmakla olmayacağı, bir arama-kurtarmacının vücut yapısından,
kişilik özelliklerine kadar bu işe yatkın olması gerektiği görüşünde. Ayrıca,
yabancı arama-kurtarma ekipleriyle ilgili bir gözlemi de bunların çok sıkı
bir örgütlenme ve hiyerarşik düzen içinde çalıştıkları ve çok iyi organize
oldukları. Bu iyi organize olmuş gruplarda her işin tanımlı, kimin neyi
ne zaman yapacağının belli olduğu ve her ekibin de kendine özgü birtakım
teknikler geliştirdiği söyleniyor. Örneğin, Gölcük'te çalışan Rus arama-kurtarma
ekibi parçalayıcı-kırıcı aletlerle çalışıp, enkaz altından insan çıkarırken,
Fransız ekip daha çok sese duyarlı aletlerle çalışıp içerde canlı olup
olmadığını saptıyor; enkazda aktif olarak çalışmıyor. Yabancı ekiplerin
birçoğu sağlık destek ekipleriyle de birlikte çalışıyor. Eğitilmiş köpekler,
endoskopik arama kameraları, sese duyarlı aletler, iyi yönlendirilen gruplar...
bu listeyi böylece uzatmak mümkün. Bütün bunlar arama-kurtarma ekiplerinde
olması gereken şeyler. Gerçekte, bu kısa yazı tüm bu teknik ayrıntıları
ortaya koymak ve tartışmak için yeterli değil. Ancak, hepimizin üzerinde
birleştiği olduğu birtakım şeyler var. Türkiye bir deprem ülkesi ve bizler
de depremle yaşamaya alışmalı, başa çıkabilmenin yollarını bulmalıyız.
Bilim adamları bundan sonra da depremler olacağını söylüyor. Peki, başımıza
tekrar böyle bir olay gelirse arama-kurtarmada yeterli olabilecek miyiz?
TBMM'de tartışılan sivil savunma ile ilgili yeni yasa bize gerekli olanakları
verebilecek mi? Sivil arama-kurtarma ekiplerinin ortak görüşü, bu konudaki
otarite boşluğunun en kısa sürede doldurulması ve birlikte bir örgütlenmeye
gidilmesi gerektiği. |