Baş Sayfa
ALT BAŞLIKLAR:
Deprem
Riski
Deprem
Senaryoları ve Mikrobölgelendirme
Yasa
ve Eğitim
KONUYLA İLGİLİ:
Deprem
Zararlarının Azaltılmasında Yurttaş Eğitimin Önemi |
Deprem
Senaryoları ve Mikrobölgelendirme
|
Dinar halkı, depremin ardından,
yurdun dört bir yanından gelen yardım kamyonları önünde uzun kurtuklar
oluşturmuştu. |
Özellikle yerleşim birimlerine
özgü olarak, kentsel yerleşim ve sanayi bölgelerinde deprem tehlikesinin
belirlenmesi amacıyla hazırlanan ve kullanılan mikrobölgelendirme haritalarının
büyük bir önemi vardır. Depremi sonuçlayan yer hareketinin parametrelerinin
ulaşacağı azami seviyeler ve deprem etkisiyle oluşacak zemin sıvılaşmaları,
heyelanlar, su baskınları gibi ikincil etkilerin sınırlarının belirlenmesini
sağlayan bu haritalar, kentsel bölgelerde meydana gelebilecek büyük depremlerin
oluşturacağı hasarları ve sosyo-ekonomik kayıpları tahmin etmeye yarayan
ve Deprem Senaryoları olarak adlandırılan çalışmalar için önemli bir veri
kaynağı durumundadırlar.
Büyük şehirlerimizde, hızlı
nüfus artışının körüklediği yanlış arazi kullanımı, sağlıksız yapılaşma,
yetersiz altyapı ve çevresel düzensizlikler ise, meydana gelebilecek şiddetli
bir depremin oluşturacağı zararları birkaç kat artıracak durumdadır. Bu
bölgelerdemeydana gelebilecek büyük depremlerin oluşturacağı yapı, altyapı
ve sistem hasarlarını; heyelanlar, zemin göçmeleri ve sıvılaşmalarını;
can kayıpları ve yaralanmaları; deprem sonrasında meydana gelebilecek patlama,
yangın ve su baskınları ile diğer sosyo-ekonomik kayıpların nitelik ve
nicelik olarak önceden belirlemesi, ancak Deprem Senaryoları’yla mümkün
olmaktadır. Ayrıca, sözkonusu yerleşim alanlarında, yapılması gereken deprem
öncesi hazırlıkların ve afet planlarının hazırlanmasının yanı sıra; depreme
karşı dayanımın artırılması amacıyla, güçlendirilmesi gereken yapı ve sistemlerin
öncelik sırasının belirlenmesi ; deprem sonrası acil yardım, kurtarma,
enkaz kaldırma gibi hizmetlerin düzenlenmesi ve geçici iskân planlarının
yapılmasında da esas oluşturacak bilgi kaynaklarını bu senaryolar oluşturmaktadır.
|
Erzincan'da 12 Mart 1992
de meydana gelen deprem, yapıların depreme karşı dayanıksızlığı sorunu
tekrar gündeme getirmişti. |
Bu konuda İstanbul Boğaziçi
Üniversitesi’nde yürütülen çalışmalarda, merkezi İstanbul’un 15 km güneyinde,
Marmara Denizi içinde olan ve normal bir derinlikte meydana gelebilecek
7.4 şiddetinde varsayımsal bir depremin, İstanbul ili üzerindeki etkileri
mikrobölgelendirme haritalarıyla desteklenmiş bir deprem senaryosu ile
tahmin edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma sonucunda ortaya çıkan tablo
ise iç açıcı olmaması bir yana, tam bir felaket olarak nitelenebilecek
durumdadır. İstanbul ilinin tümünü bile kapsamayan bu senaryo çalışmaksının
sonucunda Bakırköy, Küçükçekmece, Zeytinburnu, Fatih gibi birçok semtteki
çok katlı ve orta büyüklükteki betonarme ortalama % 50’sinin kullanılmayacak
halde zarar göreceği veya tamamen yıkılacağı tahmin edilirken, İstanbuldaki
nüfus yoğunluğunun dağılımı gözönüne alındığında kent nüfusunun yaklaşık
olarak yarısının açıkta kalacağı sanılmaktadır.
Yasa ve Eğitim
Bu noktada mühendislik yapılarının
oturtulacağı zeminin iyi seçilmesi ya da sağlamlaştırılmasının yanında,
inşaa edilmekte olan bu yapıların, yeterli deprem dayanımı taşıması gerekliliği
ortaya çıkmaktadır. Mühendislik yapılarıyla ilgili olarak “Afet Bölgelerinde
Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik” adıyla bilinen ve 1975’te yürürlüğe
girmiş olmasına rağmen, hâlâ sağlıklı bir yönetmelik olarak nitelenen deprem
yönetmeliğinin uygulanması aşamasında sorunlarla karşılaşılmaktadır. Özellikle
1992 Erzincan ve 1995 Dinar depreminin ardından yapılan incelemeler sonucunda
bu konudaki yönetmeliğin, sıradan konut ve işyeri yapılarında neredeyse
hiç uygulanmadığı görülmüştür. Bu tür yapıların proje, yapım ve denetiminin
mühendislik düzeyi yetersiz kişilerce yapılması ise ortaya çıkan zararın
en büyük nedenlerinden biri olarak değerlendirilmekte; eğer yeterince gelişirse
Zorunlu Deprem Sigortası’nın yapı sorunlarının çözümüne yardımcı olacağı
not edilmektedir.
Bu
durumda yönetmeliğin uygulanmasını sağlayacak yasal yaptırımların yeterli
olmadığı ve gerek kamu kuruluşlarında gerekse yerel yönetimlerde yeterli
sayı ve nitelikte eleman bulunmadığı, bu nedenle de yeterli denetimin gerçekleştirilmediği
söylenebilir. Ancak hangi toplumsal statüde olursa olsun ülkemiz insanının,
deprem konusunda yeterince bilinçli olmadığı ve bu nedenlede sahip olduğu
ya da olacağı yapının deprem dayanımına pek fazla önem vermediği de ortadadır.
Doğal olarak bu noktada, depremin oluşturacağı zararların en aza indirilmesini
sağlayacak unsurlardan belki de en önemlisi, deprem konusunda toplumun bilinçlenmesini
sağlayacak eğitim unsuru devreye girmektedir. Bu doğrultuda ise, ilk ya
da orta öğretimde deprem konusunda ders bulunmaması bir yana, belki de
depremin olumsuz etkilerini en çok dikkat alması gereken yapı tasarımcılarını
ve mühendislerini (inşaat mühendisleri, mimarlar, jeoloji mühendisleri
vb) yetiştiren üniversitelerin konuyla ilgili bölümlerinde, depremi ve
bu doğal felaketin öğretim konusu ile ilişkilerini inceleyen derslerin
yeterli düzeyde olmayışı, ülkemizin bu konudaki eksikliklerinden bir diğerini
oluşturmaktadır. Oysa iletişim çağı olarak da nitelenen ve var olan bilginin
olabildiğince kolay ve hızlı elde edildiği çağımızda, neredeyse herkese
ulaşabilen kitle iletişim araçlarının nimetlerinden yararlanarak, toplumun
bu konuda bilinçlendirilmesini sağlamak olanağı bulunmaktadır.
|
Deprem sonrasında acil yardım,
kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarının düzenli ve programlı bir şekilde
yürütülmesinin de kuşkusuz büyük önemi bulunmaktadır. |
İnsan ve insan toplulukları
üzerindeki olumsuz etkileri oldukça geniş bir zaman aralığında gözlenen
erozyona oranla, depremlerin olumsuz etkileri daha ani ve çarpıcı bir şekilde
gözlenmektedir. Deprem felaketinin bir bölgede tekrarlanması için geçecek
sürenin kestirilememesi ise, bu doğal felaketin ülke gündeminde ilk sıradak
i yerini kaybetmesine neden olmakta, bir başka deyişle unutulmasını sağlamaktadır.
Bu durum, büyük deprem felaketlerine sahne olan ülkemizde ise deprem konusunda
tutarlı bir devlet politikasının olmayışı nedeniyle, çok daha kolay ve
hızlı gerçekleşmektedir. Bu afetten kurtulmanın yolu coğrafyamızı terk
etmek olamayacağına göre, depremlerle birlikte yaşamayı öğrenmek, depremlere
yaklaşımın en sağlıklı biçimini oluşturacaktır. Tabii ki, depremleri kader
olarak değerlendirmemek, deprem zararlarının en aza indirilmesi konusunda
alınacak önlemler için harcanacak çaba ve maddi kaynağın, deprem sonrasında
yaraları sarmak için harcanacak çaba ve maddi kaynaktan çok daha az olacağı
da göz önüne almak gerekir.
Murat
Dirican
Konu Danışmanı: Tuğrul
Tankut
Prof. Dr. ODTÜ İnşaat
Mühendisliği Bölümü
Kaynaklar
Çuhardaroğlu, F., ve R,
Kara, E. Ustaoğlu, Deprem ve Erzincan Vilayeti, İstanbul, Ekim 1992
Bildiriler Kitabı: TÜBİTAK
Deprem Sempozyumu “Erzincan ve Dinar Deneyimleri Işığında Türkiye’nin Deprem
Sorunlarına Çözüm Arayışları” Ankara, 15-16 Şubat 1996 |