Kuramın Gücü
A.M. Celal Şengör
Prof.Dr. İTÜ Maden Fakültesi,
Jeoloji Bölümü
Aykut Barka ve Ross Stein'in
Kuzey Anadolu Fayı Boyunca yaptıkları gerilim depolanması çalışması son
derece basit sürekli ortam mekaniği kuramlarına dayanan, basit olduğu kadar
da güçlü, aynı zamanda da yakışıklı bir model. Kuram son derece basit olmakla
beraber, arazide yapılmış çok detaylı, yapılması hem fiziksel hem de psikolojik
olarak son derece zahmetli gözlemleri gerektirmesi açısından hele Türkiye
için çok önemli.
1939 yılında Kuzey Anadolu
Fayı Erzincan depremi ile yeni bir faaliyet dönemine başladığı zaman, bu
faaliyetin ne karakteri ne de nedenleri hakkında en küçük bir fikri vardı
jeologların. 1939 yılında yapılan gözlemler, depremin Erzincan ovasının
batı-kuzeybatı-doğu-güneydoğu uzanımına paralel bazı fay hatları boyunca,
fayların güneyinde kalan kesimlerin kuzeyinde kalan kesimlerine nazaran
batıya doğru birkaç metre ötelendiğini gösterdikleri halde, yazılan deprem
raporlarına bir baktığımızda, bu bu ötelenmenin yapılan yorumlarda hiçbir
rol oynamadığını görüyoruz. Yorumların bazıları, genelde kuzey-güney sıkıştığı
kabul edilen Anadolu dağ kuşağının sıkışmasının son evrelerini temsil eden
bir kırığın depremi yaratmış olabileceğini söylerken, bir tanesi hatta
atmosferdeki basınç değişmelerinin bu felaketi tetiklemiş olabileceği ihtimalini
ileri sürüyordu! Bugün bize garip, hatta komik gelen bu durumun nedeni,
o zaman elde yapılan gözlemleri açıklayabilecek hiçbir jeolojik kuramın
bulunmamasıydı.
Erzincan'ı Erbaa (1942),
Ladik (1943), Kargı (1943), Bolu-Gerede (1944) depremleri izledi. 1944
yılında Necdet Egeran ile daha sonra müslüman olarak adını Emin İlhan'a
çevirten Avusturyalı jeolog Erwin Lahn, MTA dergisinde yayınladıkları bir
makalede, Kuzey Anadolu'daki deprem faaliyetinin doğudan batıya bir göçü
gösterdiğine ilk defa dikkat çektiler. Aynı yıl Türkiye'de modern jeolojinin
bânisi olan Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir, Kuzey Anadolu'daki depremlerin
1914'ten beri var olduğu kabul edilen bir "bere izi" boyunca uzanan bir
kırık hattının üzerinde dizildiklerini söyledi. Bu kırık hattı daha önce
özellikle büyük Alman tektonikçi Salomon-Calvi'nin Alplerden Türkiye'ye
kadar uzandığını iddia ettiği "Tonale Çizgisi"ne karşılık geliyordu. Bahsi
geçen yorumların daha o zaman bile laftan ibaret oldukları biliniyordu.
Öne sürülen "açıklamaların" hiçbiri 1939-1944 arasında olan depremlerde
öngörülen hareketi açıklayamıyordu. Yazarlar gözlemleri bir laf kalabalığı
içinde adı geçen modellerin içine oturtmak istiyorlar, fakat başaramıyorlardı.
Belli ki eldeki kuramlar yanlış, en azından eldeki sorun için uygun değildi.
Dünya çapında büyük otoritelerin imzasını taşıyan modellere karşı çıkmak
büyük bir cesaret, eldeki gözlemleri açıklayacak yeni ve geçerli bir kuram
uydurmak ise bilgi ve hayal gücü gerektiriyordu.
İşte bu aşamada o sırada
genç bir doçent olan İhsan Ketin, yepyeni bir iddia ile ortaya atıldı.
1948 yılında yayımladığı ve günümüzde dünya jeoloji literatürünün büyük
klasikleri arasına girmiş olan kısa makalesinde, Kuzey Anadolu'da görülen
depremlerin kabaca doğu-batı uzanan ve sağ yanal atımlı olan dev ve faal
bir fayın marifetleri olduğunu söyledi. Fayın varlığının nedeni ise Orta
ve Batı Anadolu'dan oluşan bir taşküre bloğunun yavaş yavaş batıya hareket
etmesiydi. İhsan Ketin bu hareketi güneyden de sınırlayan bir fayın olması
gerektiğini aynı makalesinde ima etti. Bugün Doğu Anadolu Fayı adı verilen
bu fay da tahminden tam 24 yıl sonra aralarında Ketin'in iki öğrencisi
de bulunan (Atilla Aydın ve İhsan Seymen) dört jeolog (ötekiler Esen Arpat
ve Fuat Şaroğlu) tarafından keşfedildi.
Ketin'in modeli, hiç kuşkusuz
bir deha eseriydi. Söyledikleri, o zamanki hemen hiçbir jeolojik kuramla
bağdaşmıyordu. Türkiye'de dediklerini bir tek meslekdaşı ve arkadaşı Sırrı
Erinç hariç kimse ciddiye almadı. Ketin Almanya'da yayımladığı makalenin
bir de Türkçesini bir yıl sonra, Türkiye Jeoloji Kurumu'nun bülteninde
Almanca bilmeyen, Alman dergilerine ulaşamayan meslekdaşları okuyabilsinlher
diye yayımladı. Nafile! Türkiye'de çalışan jeologlar, Ketin'in modelini
anlamamakta ısrar ediyorlardı (o kadar ki, 1977 yılında yayımlanan bir
makalede hâlâ Kuzey Anadolu Fayı'nın yanal atımlı bir fay olduğunu anlamayan
iki yazar görülüyordu!).
Burada
da kuramın gücünü görüyoruz. Kuramları gözlemle sınanacak hayal ürünleri
olarak değil, de gerçeğin ifadesi olarak görenler, kuram gözlemle çelişse
bile ondan kolay kolay vazgeçemiyorlardı. Hele kuramlar üretilmek yerine
başkalarından öğrenilmişse. Aynen dini bir akide gibi, kuramı bir "büyük
hoca"dan öğrenen, hele kendi kültüründe eleştirel düşünce geleneği yoksa,
ona yapışıp kalır. İhsan Ketin, Türkiye yerbilimlerinin tarihinde kendi
kendine düşünerek geçmişin mirasını bir kalemde reddedip yerine kendi kuramını
kuran ilk büyük bilim adamıdır. Ömrü boyunca da etrafına bu tür düşünüp
çalışan bilim insanlarını toplamaya çalışmıştır.
Ketin, modelini ürettikten
sonra durmamış, bu modelin doğru olup olmadığını kontrol edebilmek için
didinmiş, araziye koşmuş, her depremi gidip yerinde incelemeye çalışmış,
öğrencilerini aynı işe teşvik etmiştir. Ancak 1960'lı yılların ortasında
ortaya çıkan levha tektoniği Ketin'i fena bir döneminde, büyük oğlu Mehmet'i
kaybettiği bir zamanda ve ekonomik gücü azalmış üniversitede, Dünyayı izleme
olanağı en aza indiği bir zamanda yakalamıştır. İhsan Hoca, kendi keşfettiği
Kuzey Anadolu Fayı'nın levha tektoniği içine oturtulması gerektiğini bildiği
halde, buna teşebbüs etmemiştir. Yetmişli yılların ikinci yarısında ben
yoğun olarak bunu kendisiyle tartışmış, Türkiye'nin genç tektoniği için
kendisinin 1948'deki modelinin levha tektoniği kapsamında genişletilmiş
ve detaylandırılmış yeni bir şekline şiddetle ihtiyaç olduğunu söylemiştim.
Ancak o zaman daha Türkiye'nin genel jeolojik evrimini bile bir çerçeveye
sokamamıştık. Sonunda 1977 yılında Batı Toroslarda Jean Marcoux, André
Poisson, Oliver Monod ve Luc-Emmanuel Ricou'nun liderliğinde yapılan bir
arazi gezisi, bana gerekli ipuçlarını verdi. Ben 1979 yılında Kuzey Anadolu
Fayı'nın levha tektoniği çerçevesinde bir modelini Londra Jeoloji Cemiyeti'nin
dergisinde yayımladım İhsan Ketin'in doktorandı Prof. Dr. İhsan Seymen'in
tezine dayanarak fayın atımını, Ketin, Erinç ve bazı diğer çalıştırmacılara
dayanarak da yaşını belirttim, bazı yapısal neticelere dikkat çektim.
Benim sentez çalışmam çok
yaygın olarak okundu, hattâ bana ilk uluslararası ödülü kazanmamda yardımcı
oldu. Ancak benim çalışmam hiçbir yeni arazi gözlemini içermiyordu, mevcut
gözlemlere dayanıyordu. Fakat bu makalede kurulan kuramsal çatı, hızla
yeni gözlemlere yol açtı. Bu yeni gözlemciler sırasında kanımca en önemli
yeri Aykut Barka almıştır. Barka'nın doktorası Kuzey Anadolu Fayı üzerineydi.
Fakat Barka, bilhassa doktorasından sonra, bitip tükenmek bilmeyen bir
enerji ile mevcut modelleri hem klâsik hem de en yeni gözlem yöntemlerini
uygulayarak kontrol etmeye başladı. Kendisinin yeni gözlem yöntemlerini
izlemek, öğrenmek, Türkiye'ye getirmek ve olabildiğince yaygın bir alanda
tatbik etmek konusundaki başarısı, ülkemizin yerbilimleri tarihinde eşsizdir.
O kadar ki, seksenli yılların ortasında Aykut Barka İTÜ'deki tüm Kuzey
Anadolu Fayı çalışmalarını tamamen kendi sırtına aldığı gibi, Ege gerilme
bölgesindeki fay sınırlı havzaları da çalışmaya başlamıştı.
Gerilim depolanması modeli,
Aykut'un uydu jeodezisinden, arazi jeolojisine, aletsel sismolojiden, özel
kazılmış hendekler içinde yapılan ve detaylı yaş tayini yöntemlerini de
içeren mikro-jeolojiye kadar bıkıp usanmadan uyguladığı gözlem tekniklerinin
bir sonucudur. İzmit depreminden aylarca önce üretilen bu modelde, İzmit'in
muhtemel bir depreme çok bariz bir şekilde gebe görünmesi, bu derginin
her okuyucusuna akıllıca yapılan kuramların ışığında toplanan verilerin
ve bunların kontrol ettiği modellerin, bir diğer deyişle bilimin, insan
yaşamında ne denli hayati bir rol oynayabileceğini göstermelidir. Bu nedenle
benim kanımca, bu depremin en büyük kahramanlarından biri Aykut Barka'dır.
Eşini, iki çocuğunu, bazen onların sağlığı pahasına, ihmal ederek neredeyse
tüm yaşamını Türkiye'nin genç tektoniğine adayan bu meslekdaşım ve arkadaşım,
rahmetli İhsan Hoca'nın da sevgilisiydi. Hiç kuşkum yok ki, Aykut bu sefer
de kendi otomobiliyle depreme koştuğunda, merhum Hoca ona gökyüzünden gülümsüyor,
kolaylık diliyordu. |